Anksiyete ve Depresyon
Anksiyete ve depresyon, bir kişinin düşüncelerini, duygularını ve davranışlarını önemli ölçüde etkileyebilen en yaygın ruh sağlığı bozukluklarından ikisidir. Anksiyete, korku ve endişe ile karakterize edilirken; depresyon, üzüntü, umutsuzluk, cesaretsizlik ve değersizlik duygularıyla karakterize edilen bir duygu-durum bozukluğudur. Her iki durum da terapi, ilaç ve yaşam tarzı değişiklikleri ile tedavi edilebilir.
Prevalans
Anksiyete ve depresyon her yaştan, cinsiyetten ve ırk ve etnik kökenden insanı etkileyebilen sağlık problemidir. Depresyon prevalansı kadınlarda erkeklerden daha yüksektir. Ek olarak, depresyon prevalansı yaşla birlikte artmakta olup, 65 yaş üstü yetişkinler en yüksek prevalansa sahiptir.
Semptomlar
Anksiyete ve depresyon belirtileri kişiden kişiye değişebilir, ancak bazı yaygın belirtiler şunları içerir:
- Üzüntü, boşluk veya umutsuzluk duyguları
- Sinirlilik
- Huzursuzluk veya gergin hissetme
- Konsantrasyon veya karar vermede zorluk
- Yorgunluk veya düşük enerji
- Uyku sorunu ya da çok fazla uyuma
- İştah veya kilo değişiklikleri
- Baş ağrısı, sindirim sorunları, ağrı ve sızı gibi fiziksel belirtiler
- İntihar/Ölüm gibi düşünceler
Ek olarak, anksiyetesi olan kişilerde kalp atış hızında artış, nefes darlığı ve mide bulantısı gibi fiziksel belirtiler görülürken, depresyonu olan kişilerde iştahsızlık, yavaş düşünme ve suçluluk veya değersizlik duyguları görülebilir.
Patogenez
Depresyonun patofizyolojisi karmaşıktır ve tam olarak anlaşılamamıştır. Biyolojik olarak, depresyonun beyindeki serotonin ve norepinefrin gibi nörotransmitterlerin dengesizliğinden kaynaklandığı düşünülmektedir.
Nörotransmiterler, nöronlar arasında sinyallerin taşınmasından sorumludur ve ruh halinin düzenlenmesinde rol oynar. Kortizol, growth hormon veya tiroid hormonlarının değişen seviyeleri gibi çeşitli hormonal anormallikler, endokrin bozuklukların, özellikle hipotalamus-hipofiz-adrenal eksenindeki değişikliklerin veya tiroid disfonksiyonunun da depresyonun paogenezinde bulunacağı bilinmektedir.
Ayrıca hem anksiyete hem de depresyon, bozulmuş bağışıklık fonksiyonu ve neoplastik hastalığa karşı artan duyarlılık ile ilişkilendirilmektedir. Depresyon hastalarının kanında artan plazma sitokin ve akut faz protein konsantrasyonlarının temel bulgulardan biri olarak gösterilmektedir. Ek olarak sirkadiyen ritim-kortizol sekresyon ilişkisi, glutamat regülasyonunda bulunan disfonksiyonlar, nöranal spesifik beyin bölgelerinin disfonksiyonu, gen yapısında bulunan değişiklikler depresyon patogenezinde yer almaktadır.
Tanı
Depresyon teşhisi tipik olarak fizik muayene, psikolojik değerlendirme ve laboratuvar testlerini içerir. Semptomların diğer nedenlerini ekarte etmek için fizik muayene kullanılabilir. Psikolojik değerlendirme, düşünceler, duygular ve davranışlar hakkında bir dizi soru içerebilir. Semptomlara neden olabilecek altta yatan tıbbi durumları kontrol etmek için laboratuvar testleri kullanılabilir.
Depresyon ve Laboratuvar Testleri: Depresyonun teşhisine yardımcı olmak için laboratuvar testleri kullanılabilir. Bu testler, tiroid, vitamin ve diğer hormon düzeylerini kontrol etmek için kan testlerini içerebilir. Uyuşturucu veya alkol gibi maddeleri kontrol etmek için idrar testleri de içerebilirler. Ek olarak, semptomların altında yatan herhangi bir fiziksel nedeni tespit etmek için MRI veya BT taramaları gibi görüntüleme testleri kullanılabilir.
Tetikleyen etkenler
- Biyolojik faktörler: Genetik faktörler, hormonlar ve nörotransmitter düzeyleri gibi nedenler depresyonda rol oynayabilir. Ailesinde depresyon öyküsü olan kişilerin bozukluğu geliştirme olasılığı daha yüksektir.
- Çevresel faktörler: Sevilen birinin ölümü, işsizlik veya maddi sıkıntılar gibi stresli yaşam olayları depresyona neden olabilir. Devam eden stres de depresyon gelişimine katkıda bulunabilir.
- Bilişsel faktörler: Hayatın olumsuz yönlerine aşırı odaklanmak gibi olumsuz düşünme kalıpları depresyon riskini artırabilir.
- Madde bağımlılığı: Uyuşturucu veya alkol kullanımı depresyonu daha da kötüleştirebilir. Ayrıca depresyon gelişme riskini artırabilir.
- Sosyal faktörler: Güçlü sosyal destek ağlarına sahip olmayan kişilerin depresyona girme olasılığı daha yüksektir. Ek olarak, sosyal izolasyon veya reddedilme yaşayan kişilerin depresyona girme olasılığı daha yüksek olabilir.
TEDAVİ YÖNTEMLERİ
- İlaçlar: Depresyon belirtilerini yönetmeye yardımcı olmak için antidepresan ilaçlar kullanılabilmektedir. Yaygın antidepresan türleri arasında seçici serotonin geri alım inhibitörleri, serotonin-norepinefrin geri alım inhibitörleri ve trisiklik antidepresanlar bulunmaktadır.
- Psikoterapi: Psikoterapi veya “konuşma terapisi”, insanların depresyonla ilişkili düşünce ve duyguları anlamasına ve üzerinde çalışmasına yardımcı olmak için kullanılabilmektedir. Bilişsel-davranışçı terapi, olumsuz düşünme kalıplarını ve davranışlarını değiştirmeye odaklanan bir psikoterapi türüdür.
- Egzersiz: Düzenli fiziksel aktivite, ruh halini iyileştirmeye ve depresyon belirtilerini azaltmaya yardımcı olabilmektedir. Egzersiz ayrıca uykuyu iyileştirmeye ve stresi azaltmaya yardımcı olabilmektedir.
- Işık terapisi: Işık terapisi, vücudun sirkadiyen ritmini düzenlemeye yardımcı olmak için kullanılabilir, bu da ruh halini iyileştirmeye ve depresyon semptomlarını azaltmaya yardımcı olabilmektedir.
- Diyet değişiklikleri: Sağlıklı bir diyet ve işlenmiş gıdalardan kaçınmak, ruh halini iyileştirmeye ve depresyon belirtilerini azaltmaya yardımcı olabilmektedir.
Ek olarak, alkol ve eğlence amaçlı kullanılan madde bağımlılığından kaçınmak, depresyon belirtilerini azaltmaya yardımcı olabilmektedir.
Depresyon çok ciddi bir klinik hastalık olup tedavisinin kesinlikle psikiyatrist doktor tarafından yapılacağı unutulmamalıdır.
DEPRESYON SÜRECİNDE DİYET TEDAVİSİ ve MİKROBİYATA
Diyet, depresyon yönetiminde önemli bir rol oynayabilir. Araştırmalar, sağlıklı ve dengeli beslenmenin ruh halini iyileştirmeye ve depresyon semptomlarını azaltmaya yardımcı olabileceğini göstermiştir. Vitaminler, mineraller ve antioksidanlar içeren besin açısından zengin yiyecekler yemek, vücudun doğal süreçlerini desteklemeye ve genel ruh sağlığını iyileştirmeye yardımcı olabilmektedir. Ek olarak, işlenmiş gıdalardan ve şeker oranı yüksek gıdalardan kaçınmak, depresyon belirtilerini azaltmaya yardımcı olabilmektedir.
Depresyon tedavisinde kullanılan popüler diyetler:
Akdeniz diyeti: Akdeniz diyeti, vücuttaki iltihabı azaltmaya yardımcı olabilecek meyveler, sebzeler, balıklar ve sağlıklı yağlar açısından zengindir. Enflamasyonun depresyonda rol oynadığı düşünülmektedir. Ek olarak, diyet ayrıca omega-3 yağ asitleri açısından zengin olan kabuklu yemişleri ve tohumları da içerir. Omega-3 yağ asitlerinin antiinflamatuar ve antidepresan etkileri
olduğu bulunmuştur.
Vegan diyeti: Vegan diyeti, tüm hayvansal ürünleri ortadan kaldırır ve bitki bazlı gıdalara odaklanır. Bitki bazlı gıdalar, vücuttaki iltihaplanmayı azaltmaya yardımcı olabilecek lif, antioksidanlar ve vitaminler ve mineraller açısından zengindir. Ek olarak, bir vegan diyeti, antidepresan etkileri olduğu bulunan omega-3 yağ asitlerinin alımını da artırabilmektedir.
Ketojenik diyet: Ketojenik diyet, sağlıklı yağlarda yüksek ve karbonhidratlarda düşüktür. Bu diyet vücuttaki iltihaplanmayı azaltmaya yardımcı olabilir ve aynı zamanda depresyon semptomlarını azaltabilen kan şekeri seviyelerinin dengelenmesine yardımcı olabilmektedir.
Glutensiz diyet: Glütensiz bir diyet, buğday, arpa ve çavdar dahil olmak üzere glüten içeren tüm yiyecekleri ortadan kaldırır. Glutensiz bir diyet, vücuttaki iltihabı azaltmaya yardımcı olabilir ve bu da depresyon semptomlarını azaltabilmektedir.
Depresyonda beslenmenin düzenlenmesi için bu konuda uzmanlaşmış diyetisyene danışılması gerekir.
Etiket:akdeniz diyeti, anksiyete, beslenme, depresyon, diet, diyet, diyetisyen, gluten, ketojenik diyet, mikrobiyata, sağlık, vegan diyeti